duanın fazileti
Dua,her insan için bir sığınaktır.Dua,ihtiyacın anahtarıdır.Allah-u Zülcelal,kullarının kendisine dua etmelerini,ihtiyaçlarını arz etmelerini çok sevmektedir.Onun için bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur.
“Bana dua edin,kabul edeyim.”(Mü’min,60)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Dua,ibadetin iliğidir.”(Tirmizi)
Ebu Hazm şöyle demiştir:”Dua etmekten mahrum kalmam,duamın kabul edilmesinden mahrum kalmamdan daha kötüdür.”
Onun için insan samimi olarak,daima Allah-u Zülcelal’e dau etmeli,ihtiyaçlarını O’na arz etmelidir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Zülcelal,her gecenin üçte biri kalınca rahmeti ile dünya semasına iner ve şöyle buyurur:”Mülkün sahibi benim.Kim dua ederse onun duasını kabul edeyim.Kim benden bir şey isterse, ona vereyim.Kim benden bağışlanmayı isterse,onu bağışlayayım.”(Buhari,Müslim)
Numan bin Beşir radıyallahu anhu der ki: Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem:
“Dua bizzat ibadettir.” buyurdu.
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:”Sıkıntılı anlarında, Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse,genişlik anında çok dua etsin.” (Tİrmizi,Hakim)
Selman radıyallahu anhudan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki Allah haya edicidir,kerimdir.Kul elini ona kaldırdığında boş olarak geri çevirmekten haya eder.”(Ebu Davud,Tirmizi,İbn Mace,İbn Hıbban,Hakim)
Hz. Aişe radıyallahu anhudan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Tedbirin kadere bir faydası olmaz; Allah’ın takdir ettiği şey olur,duanın ise gelmiş ve henüz gelmemiş olan felaketlere faydası vardır.Şüphesiz ki bela iner,dua ise onu karşılar ve kıyamet gününe kadar çarpışırlar.”(Bezzar,Taberani,Hakim)
Yezid-i Rekkaşi’ye göre;”Ulu Allah kıyamet günü,kulun yaptığı ve fakat karşılığını dünyadayken göremediği duaları önüne getirerek şöyle buyurur: “Kulum falan gün,bana şöyle bir dua yapmıştın da ben o duanın karşılığını bu güne saklamıştım.İşte, şu sevap o duanın karşılığıdır.” Kula bu yoldan o kadar çok sevap verilir ki, ”Keşke dünyadayken hiçbir duamın karşılığı verilmemiş olsaydı, der.”
Kur’an-ı Azim’de şöyle bir ayet vardır:
“(Onlara) De ki; sizin dua (ve iltica)nız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” (Furkan, 77)
Tirmizi,İbn Hıbban ve İbn Mace senedleri sahihtir kaydıyla şu hadisi naklederler:
“Allah nezdinde duadan daha kıymetli bir şey yoktur.”(Tirmizi,İbn Hıbban,İbn Mace)
Tirmizi ve Hakim şu hadisi naklederler:”Dünya üzerinde Allah’a dua eden bir Müslüman yoktur ki,Allah ona yetişmesin ve onun üzerindeki sıkıntı veya kötülüğü bir fazlasıyla kaldırmış olmasın.Yeter ki o Müslüman kul,bir günah dilediğinde yahut sıla-ı rahmi koparmak için duada bulunmasın.” Topluluktan biri: “Öyle ise duamızı çoğaltırız.” der. Resulullah da, “Hak Teala, (lütufca) daha çoktur.” buyurur.(Tirmizi,Hakim)
Allah-u Zülcelal kullarının kendisine dua etmesini istemiş ve bunu emretmiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadis-i şeriflerinde de duanın ne kadar menfaatli olduğu geçmekteydi.Onun için mü’min olan kişi duayı hem dünyası hem de ahireti için kalkan gibi kullanmalıdır.
Dua,huzur ve tazarru ile yapılmalıdır.Huzur ve tazarru ile dua yapmakla insan; acizliğini,zelilliğini ve fakirliğini ortaya koyup Rabbinin zenginliğine teslim olarak kulluk vazifesini yerine getirir.Allah-u Zülcelal’e dua eden kul, O’nun emrini yerine getirmiş olur.
Dua,sahibinden belayı def eder. Dua eden kişi,bunun menfaatini ya dünyada ya da ahirette mutlaka alır.
Allah-u Zülcelal cömerttir.Hadis-i Şerifte de geçtiği gibi Allah-u Zülcelal haya ve kerem sahibidir.Ellerini açıp kendisinden isteyeni boş çevirmekten haya eder.
Evliyaullahtan Said bin Kettan bir gece rüyasında,(şekilden münezzeh bir şekilde) Allah-u Zülcelal’i görmüş ve :”Ya Rabbi! Nice zamandır sana dua ediyorum,ama icabet buyurmuyorsun!” demiş. Bunun üzerine Allah-u Zülcelal –bir cilve-i Rabbani olarak- şöyle buyurmuş:”Ey Said! Sesini duymak hoşuma gittiği için icabet etmiyorum.”
İşte, Allah-u Zülcelal dua eden kuluna böyle lütuf ve kerem ile muamele etmektedir.Bundan kendimizi mahrum etmememiz lazımdır.Yine,rivayet edilmiştir ki Ebu Osman Nehdi kuddise sırruhu hastalanmıştı. Hasan-ı Basri kuddise sırruhu,onun ziyaretine gitti. Bir ara: “Ya Eba Osman! Bize dua et. Hastanın duası makbuldür.” dedi. Eba Osman,Allah-u Zülcelal’e hamdetti, bir ayet-i kerime okudu,Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme salavat getirdi. Daha sonra elini açtı biz de açtık. Dua etti. Ellerimizi indirdiğimiz zaman,şöyle dedi:”Size müjdeler olsun! Vallahi,Allah duamızı kabul etti.” Hasan-ı Basri:”Bunun için Allah’a yemin mi ediyorsun?” diye sorunca, Eba Osman dedi ki:
“Evet, yemin ediyorum. Nasıl etmeyeyim ki? Sen bana bir söz söylediğin zaman kabul edip onun doğruluğunu tasdik ediyorum da Allah-u Zülcelal’in, “Bana dua edin,duanızı kabul edeyim.” emrinin doğruluğunu niye tasdik etmeyeyim.”Hasan-ı Basri onun yanından ayrılınca: ”O, benden fakih(alim) çıktı.” Dedi
DUAYI TERK ETMENİN KÖTÜLÜĞÜ
Allah-u Zülcelal’e ihtiyaçlarımızı arz etmekten hiçbir zaman geri kalmamamız gerekir. Çünkü kullarının ihtiçalarını ancak O yerine getirebilir. Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede dua etmeyi terk edenleri kötülemiş ve şöyle buyurmuştur:
“Onlar,ellerini kapalı tutarlar. Allah’ı unuttular,Allah da onları unuttu.”(Tevbe,67)
Allah-u Zülcelal diğer bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmuştur:
“Dua ettiğin zaman, sıkıntıda kalana icabet eden ve sıkıntısını gideren kimdir? Ne az hatırlıyorsunuz.”(Neml, 62)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Allah kendisinden bir şey talep etmeyen kimseye gazaplanır.” (Buhru’l Ulüm)
Bayezid-i Bestami kuddise sirruhu şöyle demiştir:”Ben, bir gece Allah-u Zülcelal’e dua ettim. Dua ederken şiddetli soğuk sebebiyle bir elimi elbisenin yeninden çıkardım,diğerini çıkarmadım.Uyuduğum zaman, elbiseden çıkardığım elimi nurla dolu,diğerini boş olarak gördüm.” Dedim ki: “Ya Rabbi! Bu hal nedir? “ şöyle bir ses duydum: “İstemek için çıkan el dolar, gizlenen ise mahrum kalır.”
İnsan, Allah-u Zülcelal’e dua ederken gafletten uzak,huzurlu bir kalp ile dua etmelidir. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Allah’a, icabet edeceğine inanarak dua edin; zira şunu bilin ki şüphesiz Allah, kalbi gaflet içinde bulunan kulun duasını kabul etmez.”(Tİrmizi)
Bazı kimseler, Cafer-i Sadık radıyallahu anhunun yanına gelerek:”Bize ne oldu ki, dua ediyor fakat kabul edildiğini göremiyoruz.” diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş: “Çünkü siz hakkıyla tanımadığınız bir zata, gaflet içinde dua ediyorsunuz. Onu hakikaten tanısaydınız, huzurlu bir kalple ve ihlasla dua ederdiniz, o zaman duanız kabul olurdu.”
Rivayet edilmiştir ki: “Musa aleyhisselam aciz bir şekilde Allah-u Zülcelal’e dua eden bir adamın yanından geçiyordu. Onun bu halini görünce: “Ya Rabbi! Elimde olsa,bu adamın ihtiyacını görürdüm.” dedi. Allah-u Zülcelal buyurdu ki: “ Ya Musa! Ben kuluma senden daha merhametliyim. O kulum bana dua ediyor ama,kalbi koyun sürüsündedir.Kalbi benden başka bir tarafta bulunan kulumun duasını kabul etmem.” Musa aleyhisselam adamın yanına gidip bu durumu anlatınca,adam kalbinden her şeyi çıkarıp samimi bir şekilde Allah’a dua etti ve duası kabul oldu.”
Duanın kabul olması için, insan özellikle haram yiyeceklerden uzak durmalıdır.Buna bakarak, hiç kimse:”Dua ediyorum ama kabul olmuyor.” demeyip hatayı kendinde aramalıdır. Nitekim rivayet edilmiştir ki:”İbrahim bin Ethem bir gün Basra sokaklarında dolaşıyordu.İnsanlar etrafına toplanıp: “Ya İbrahim! Allah-u Zülcelal: “Dua edin kabul edeyim” buyurduğu halde,biz dua ediyoruz ama karşılığını bulamıyoruz.” dediler. İbrahim bin Ethem, onlara dedi ki: “Ey insanlar! On şeyden dolayı kalbiniz ölmüş,duanız nasıl kabul olsun?” Daha sonra bu on şeyin ne olduğunu şöyle açıkladı:
- Allah-u Zülcelal’i biliyorsunuz ama onun hakkını vermiyorsunuz.
- Kur’an-ı Kerim okuyorsunuz,ama onun manasına göre amel etmiyorsunuz.
- Şeytanın düşmanlığını biliyorsunuz,dilinizle söylüyorsunuz,ama onun peşinden gidiyorsunuz.
- Biz ,”Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ümmetindeniz” diyorsunuz, ama onun sünnetine göre amel etmiyorsunuz.
- Cenneti istiyorsunuz,ama onun gereğini yapmıyorsunuz.
- Cehennemden korkuyorsunuz,ama kendinizi bile bile cehennem ateşine atıyorsunuz.
- Ölüm vardır diyorsunuz, ama hiçbir hazırlık yapmıyorsunuz.
- Daima başkalarının hataları ile meşgul oluyorsunuz,ama kendi hatalarınızı görmüyorsunuz.
- Allah-u Zülcelal’in nimetlerini yiyorsunuz,ama O’na şükretmiyorsunuz.
- Ölülerinizi ellerinizle götürüp kabre koyuyorsunuz,ama bundan ibret almıyorsunuz.
Şimdi,İbrahim bin Ethem ‘in bu sözlerine bakarak,herkes kendisine çeki düzen vermelidir.